Sanırım gecenin en güzel saatleri. Aslında uyuyordum birden yazmak heyecanıyla fırladım yataktan. Gözümü ilk açtığımda bakış açımdaki penceremden yıldız göz kırptı bana. Kalk dedi yazıyorsun hemen. Ama neyi yazmalıyım demeden başladım yazmaya. Sahi neyi yazmak tutkusuyla atıldığımı bilmiyorum yataktan, beni yataktan atan bu şey önemli, bu ses belki içerden gelen. Üniversitede çok sevdiğim ama bir o kadar da korktuğum bir hocam demişti sanki, onu anımsıyorum şimdi. “O içinden coşan seni uykudan uyandıran şey güçlü onu hafife alma, bunu yakalamak çok değerli.” Yüzünde gülümseyen ifadesi, gözlerini kocaman açışı, renkli rimellerinin gözündeki ışığı akıtabilmek için bir ok gibi kullanması hali… Çok canlı gözümün önünde şimdi. Hem korkutan hem yüreklendiren bakış. Birden bunu anımsamam da çok garip geliyor.
Neden uyandığımı arıyorum şu anda satırlarımın arasında, bana neyi yazdırmak istiyor bu gece? Tutkuyla, sanki hiç uyumamışım kadar ayık bir bedenle yatağın içinde oturmuş yazıyorum. Yine hatırlıyorum böyle yıldızlı gecelerde hep yazasım gelirdi, bazı gecelerde gökyüzünde özel hareketlenmeler olurdu, bu da beni etkilerdi… Hala etkiler. Yine her ne oluyorsa gökte içimde kıpırdanıyor yıldızlar. Şimdi yine başımı çeviriyorum pencereme nedir bu hareketliliğin sebebi dermişçesine bakıyorum oraya. Parlıyor. Hiç sönmeyecekmiş gibi, sönmeye yeltense bile mutlaka bir kaynaktan parlamaya devam edecekmiş gibi. Bence bu umudu öğretiyor, göstermeye çalışıyor. İçimizde hiç sönmeyen ya da parlamayı bekleyen bir şeyler olduğunu biliriz. İçimizde yıldız taşıdığımızı bilmeliyiz. Karanlık gecelerde inandığımız, sevdiğimiz, tutunduğumuz o hissettiğimiz şey uyumadan önceleri gelir ya hatıra? Sabah olacaktır o şey sayesinde belki daha güçlü uyanırız, güne başlarız o şey uğruna devam ederiz ve gün sonuna doğru sönmeye başlar ya, gece yıldızın gelişiyle gökyüzüne yeniden aydınlanır. Gitmedim buradayım der, genellikle gece gelir, yıldızlar gibi… Yitirme der, gör der, anla ya da hisset der. Yıldızlar söyler sen içinden duyarsın, duymalısın.
Yanmayı bekleyen, vaktini bulmaya gayret eden bir yıldızın vardır içinde. Potansiyelini hissedersin kalp ritminde. Ama korkuyorsundur onu ortaya çıkartmaya, çekiniyorsundur bu yüzden kaçıyorsundur, uyuyorsundur. Gündüzleri kendini işe güce, dağa bayıra vuruyorsundur. Sen uyuma diye tutkulu bir kıpırdanış olur içerdeki yıldızlarda, gökyüzü fark etmeni bekler, uyanmanı diler, yansımanın göz kırpışını yakalamanı ister. Ne için çabalıyorsan yitirme çünkü onu düşündüğünde hafif bir kıpırtı bile varsa eğer, peşine düş o senin. Geçmişte denedin ve olmadıysa gelecekte de olmaz diye düşünme, şimdidesin ve o heyecan hala içinde, parlat o yıldızı… Gün doğuyor, gece geliyor gelen gün ayrı gece apayrı. Hep yeni bir şans hakkı, sakın bırakma düş peşine diyorsa eğer bu boşuna değil. Birden olmaz belki evet ama adım atmanı bekler yetmez emek vermeni de ister hayat sonra der Mevlana; “Bir gün gelir açmaz dediğin çiçekler açar. Gitmez dediğin dertler gider. Bitmez dediğin zaman geçer. Ama hayat öyle bir şey ki: önce şükür, sonra sabır, sonra da inanmak gerek.”
https://shorturl.fm/xoS9N
https://shorturl.fm/b8VoG
https://shorturl.fm/fY8l5
https://shorturl.fm/ev25C