Bazı sabahlar uyandığımda, kendimi hala rüya atmosferinde zannederim. Gözümü açtıktan sonra, netleştirmek için her gözümü ovaladığımda çıkıyorumdur. Odadaki kitaplığımı gördüğümde, başımı terasıma çevirdiğimde saksıdaki gülü fark ettiğimde, çam ağacının sallanışıyla artık tamamen odamda olduğumu anlıyorum. Anlamadan önce gördüğüm rüya hala tenimde… Bir ses, bir renk, bir figür, koku, tat, an. Hepsi bana ait ama benden bağımsız. O an anlarım: dönüşüm uyanmakla başlamak zorunda değil. Belki de en gerçek benliğim, en çok rüyada konuşur. Rüyada kaygı yoktur, korku yoktur, ego yoktur. Yargılanmazsın, “öylesin”, “böylesin” yoktur. Yargılamazsın “öylesin”, “böylesin” demezsin. Rüya atmosferinin çoğu zaman gerçek olmasını istersin…

Bazı günler kendimi başkalarının gözünde aradım. Değerimi, görünürlüğümle ölçmeyi denedim ama öğrendim: yanlışmış. Ego ile bastırdığınız arzular, duygular, korkular; rüya atmosferinde sembollerle kendini gösterir. Gerçek dünyada onu kendimize bir savunma gibi kullandığımız anlar mutlaka olmuştur. Kırgınlığımızda, kızgınlığımızda, travmalarımızda, reddedildiğimizde hatta ona bir maske gibi sarılmışızdır.  Sonra fark ettim ki ego sadece bir savunma değilmiş; bazen en büyük yanılsama olabiliyormuş. Ve bence bu rüyalar bu yanılsamayı nazikçe söken içsel rehberler. Çıkar nazikçe, koy maskeyi kenara, sıyrılabil ondan. Yetişkinliğin hepimize dayattığı o cümlenin ardına saklanarak sürdürme “güçlü olmalıyım” ezberini. Hissettiklerini söylemekle de güçlü olduğunu bil.  Esas o zaman değerlidir güçlü olmak tanımı:  korkusuzca bağır hissettiğini, duygunu, arzunu… Belki de ego bizi korumak için değil, koruduğunu sandığımız ya da, bizi unutturmak için vardır.

Artık daha da iyi biliyorum ki: güçlü olmak, güçlü kalmak duygularımı bastırmak değil. Onların sahneye çıkmasına izin vermek. Uyanmak sadece göz açmak değilmiş, bazen bir rüya, bir kelime, bir figür, bir sembol gözümden önce kalbimi uyandırırmış. Ve ego, bazen ne kadar giymediğimizi düşünsek de, o giydiğimiz- giydiğiniz maske, aslında en çok rüya atmosferinde düşermiş yere. Nazikçe, sessizce ama kararlılıkla.

Bugün kendime şunu yeniden hatırlatıyorum: Kırgınlığı bir eksiklik değil, bir geçit olarak görmek. Eşik. Kendinden kendine açılan… Çünkü en derin dönüşümün, çoğu zaman en sessiz yerden başladığını fark ettiğinde daha da güçlüsün. Değerlisin, önce kendinde. Sonrası zaten…

Rüyalar hala tenimde. Ve ben her sabah biraz daha kendime uyanıyorum.

9 thoughts on “Rüya Hala Tenimde

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir